Gözyaşı Bezleri Gözü Nasıl Korur? Güç, İktidar ve Toplumsal Düzen Üzerine Siyasi Bir Analiz
Bir Siyaset Bilimcinin Gözünden: Koruma, Güç ve Denge
Bir siyaset bilimci için insan bedeni yalnızca biyolojik bir sistem değil, aynı zamanda iktidar ilişkilerinin bir metaforudur. Gözyaşı bezleri gözü korurken, aslında iktidarın doğasına benzer bir işlev üstlenir: hem düzeni sürdürür hem de dengeyi sağlar. Nasıl ki devlet kurumları toplumun sürekliliğini garanti altına almak için görünmez bir şekilde çalışırsa, gözyaşı bezleri de gözün içsel düzenini koruyarak onun “görme iktidarını” sürdürür.
Bu yazıda, gözyaşı bezlerinin biyolojik işlevinden yola çıkarak siyasal düzenin doğasını anlamaya çalışacağız. Çünkü her koruma mekanizması, kendi içinde bir iktidar ilişkisidir — ve her iktidar, görünmez bir ideolojiyle gözümüzü korurken aynı zamanda onu biçimlendirir.
İktidarın Biyolojisi: Koruma ve Kontrol Arasındaki İnce Çizgi
Gözyaşı bezleri, göz yüzeyini nemli tutar, mikroplara karşı korur ve dış etkenlere karşı bir savunma hattı oluşturur. Siyaset bilimi açısından bu durum, devletin güvenlik kurumlarıyla birebir benzeşir. Devlet, toplumu “koruma” iddiasıyla güç kullanır; bu güç, bazen özgürlüğü, bazen de görüş alanını kısıtlar.
Tıpkı aşırı gözyaşının görüşü bulanıklaştırması gibi, aşırı koruma da vatandaşın düşünsel özgürlüğünü zedeler. Koruma, bir yandan gözün berraklığını — yani bilginin açıklığını — sağlar; öte yandan, neyin görünür olacağına da karar verir. Bu, siyaset biliminin temel paradoksudur: koruma ile kontrol arasında ince bir çizgi vardır.
Bu çizginin aşılmasıyla devlet, “gözü koruyan” değil “gözün yerine bakan” bir aktöre dönüşür. İşte o zaman vatandaşın görüş alanı, bir ideolojinin filtresinden geçmeye başlar.
Kurumlar ve İdeoloji: Gözyaşının Görünmeyen Politikası
Gözyaşı bezleri sürekli çalışır ama biz onları fark etmeyiz. Aynı şekilde devletin kurumları da görünmez bir istikrarın parçasıdır. Bu kurumların işlevi yalnızca korumak değil, aynı zamanda vatandaşın neyi nasıl göreceğini belirlemektir.
Tıpkı gözyaşının gözü yıkayıp temizlemesi gibi, ideolojiler de toplumun zihinsel alanını “temizlediklerini” iddia eder. Ancak bu temizlik, kimi zaman bir sansürdür; kim zaman bir yönlendirmedir. İktidar, tıpkı bir gözyaşı bezi gibi, görünmez çalışarak düzeni sürdürür.
Gözyaşının görevi gözü dış etkenlerden korumaksa, devletin ideolojik mekanizmalarının görevi de vatandaşın zihin dünyasını “dış tehditlere” karşı korumaktır. Ancak şu soru kaçınılmazdır: Bu koruma kimin gözünü koruyor, kimin bakışını sınırlıyor?
Erkek Stratejisi ve Kadın Katılımı: Güç ve Denge Arasında
Siyasal yapıların korunmasında erkeklerin stratejik ve güç odaklı bakışı, gözyaşı bezlerinin mekanik işlevine benzer: planlı, güçlü, kontrolcü. Kadınların ise demokratik katılım ve toplumsal etkileşim odaklı bakışı, gözyaşının yumuşatıcı, dengeleyici doğasıyla örtüşür.
Toplumsal denge, bu iki bakışın etkileşimiyle sağlanır. Erkek aklı sistem kurar; kadın aklı sistemi insancıllaştırır. Erkek aklı kurumsal gücü temsil ederken, kadın aklı duygusal bağları yeniden üretir. Bu anlamda toplum, tıpkı bir göz gibi çalışır: bir tarafı sert bir koruyucu katmandır, diğer tarafı ise yumuşak bir dokuyla yaşamı sürdüren sıvıdır.
Bugün dünya siyasetinde görülen tıkanıklıklar, aslında bu iki gücün — stratejik ve ilişkisel aklın — dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. Toplum, yalnızca koruyucu güçle değil, besleyici duyarlılıkla da var olur.
Vatandaşlık ve Görme Yetisi: Hakikat Kimin Gözünden Görülür?
Gözyaşı bezleri gözü sürekli korur ama aynı zamanda onun net görmesini sağlar. Bu, siyasal düzende vatandaşın hem korunma hem de görme hakkına denk düşer. Gerçek vatandaşlık, yalnızca korunmak değil, aynı zamanda hakikati görebilme özgürlüğüdür.
İktidar, gözyaşı gibi sürekli işler; ama göz, onun üretimini sorgulamazsa, bir noktada kendi görme kapasitesini kaybeder. Bu durum, demokratik sistemlerin en büyük riskidir: vatandaş, koruyucu düzenin içinde edilgenleşir.
Oysa demokrasinin özü, gözyaşı bezlerinin değil, gözün aktif olmasındadır. Yani devlet korurken, birey de görmelidir.
Provokatif Bir Son Soru
Eğer gözyaşı bezleri gözü hem koruyor hem de bazen bulanıklaştırıyorsa, devletin koruma mekanizmaları da özgürlüğümüzü aynı anda koruyup zedeliyor olabilir mi?
Belki de asıl mesele, korunmak değil; kendi gözümüzle, kendi bakışımızla görebilmenin siyasi cesaretini gösterebilmektir.